Sual: İman nedir?
CEVAP
İman, bildirilen altı esasa
inanmak ve Allahü teâlâ tarafından bildirilen, Muhammed aleyhisselamın
Allahü teâlâ tarafından getirdiği emir ve yasakların hepsine inanmak ve
inandığını dil ile söylemek demektir.
Amentü şöyledir:
Âmentü
billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rüsülihi vel yevmil ahiri ve
bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel ba'sü ba'del mevti
hakkun. Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve
resülühü.
[Yani, Allah’a, meleklerine, gönderdiği kitaplarına,
peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan
olduğuna, öldükten sonra dirilmeye inanıyorum. Allah’tan başka ilah
olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın da Allah’ın kulu ve son
Peygamberi olduğuna şehadet ediyorum.]
İman,
Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği dini, akla,
tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan tasdik etmek yani
kabul edip, beğenip, inanmaktır. Akla uygun olduğu için tasdik etmek,
aklı tasdik etmek olur, Resulü tasdik etmek olmaz. Yahut Resulü ve aklı
birlikte tasdik etmek olur ki, o zaman Peygambere itimat tam olmaz. Tam
olmayınca, iman olmaz. Allahü teâlâ, (Onlar gayba [görmedikleri halde Resulümün bildirdiği her şeye] iman ederler) buyuruyor. (Bekara 3) Resulü de, (Dini [hükümleri, dinde bildirilenleri] aklı ile ölçenden daha zararlısı yoktur) buyurdu. (Taberani)
Nazara
yani göz değmesine inanmayan bir kimse, (Bugün fen, gözle görülemeyen
şuaların iş yaptığını açıklıyor. Mesela bir kumanda ile TV’yi, radyoyu
veya arabamızı açıp kapatabiliyoruz. Bunun için gözlerden çıkan şuanın
zarar verebileceğine artık inanıyorum) dese bunun kıymeti olmaz. Çünkü
bu insan dine değil, kumandadan çıkan şuaya inanıyor. Yahut şua ile
birlikte Peygambere inanıyor. Yani fen kabul ettiği için, şuaların
etkisini gözü ile gördüğü için inanıyor ki bu iman olmaz. Dinde
bildirilen her şeyi, fen ispat edemese de, fayda veya zararını gözü ile
görmese de, yine inanmak lazımdır. Hakiki iman gayba inanmaktır yani
görmeden inanmaktır. Gördükten sonra artık o iman olmaz. Gördüğünü
itiraf etmek olur. Bekara suresinin 3. âyetinde, gayba inanmak,
görmeden inanmak övülüyor. İmanın altı şartı da gayba inanmayı
gerektirmektedir. Çünkü hiç birisini görmüş değiliz.
Peygamber efendimiz, aşağıda bildirilen iman ile ilgili âyetleri açıklayarak imanı şöyle tarif etti:
(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, [yani Kıyamete, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana],
kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, ölüme, öldükten sonra
dirilmeye, inanmaktır. Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Onun
kulu ve resulü olduğuma şehadet etmektir.) [Buhari, Müslim, Nesai]
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Asıl iyilik; Allah’a, ahirete, meleklere, kitaplara, nebilere inanmaktır.) [Bekara177]
(Onlar gayba [Allah'a, meleklere, kıyamete, cennete, cehenneme görmedikleri halde] inanırlar.) [Bekara 3]
(Onlar, sana indirilene, senden önceki kitaplara ve ahirete iman ederler.) [Bekara 4]
Bu üç âyette, Allah’a, ahirete, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve gayba inanmak bildiriliyor.
(Allah, onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir.) [Bekara 255]
(Ölümü Allah’ın iznine bağlı olmayan hiç kimse yoktur.) [Al-i İmran 145]
(Ölüm zamanını takdir eden ancak Allah’tır.) [Enam 2]
Bu üç âyet, takdirin Allah tarafından olduğunu bildirmekte, kadere iman etmeyi göstermektedir.
(Kendilerine
bir iyilik dokununca, "Bu Allah’tan" derler; başlarına bir kötülük
gelince de "Bu senin yüzünden" derler. “Küllün min indillah” [Hepsi Allah’tandır] de, bunlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar.) [Nisa 78]
Bu âyet, hayır ve şerrin Allah’tan olduğunu bildirmektedir.
(Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın Resulü ve nebilerin sonuncusudur.) [Ahzab 40]
Bu âyet de, Resulullahın peygamber olduğunu bildirmektedir.
Amentü’nün manası
Allah’a inanmak:
Allahü
teâlânın varlığına, birliğine, Ondan başka ilah olmadığına, her şeyi
yoktan yarattığına, Ondan başka yaratıcı olmadığına kalben inanmak,
kabul etmek demektir. Âlemlere rahmet olarak gönderdiği son Peygamberi
Muhammed aleyhisselam vasıtasıyla bildirdiği dinin hepsini kabul etmek,
beğenmek demektir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah’a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!) [Araf 158]
Meleklere inanmak:
Melekler
nurani cisimlerdir. Hiçbirinde erkeklik dişilik yoktur. Hepsinin
günahsız, emin olduğunu kabul etmek, tasdik etmek, yaptıkları işleri
beğenmek şarttır. Bir âyet-i kerime meali:
(Asıl iyilik; Allah’a, ahirete, meleklere, kitaplara, nebilere inanmaktır.) [Bekara 177]
Kitaplara inanmak:
Zebur, Tevrat, İncil, Kur’an
ve diğer kitapların Allahü teâlâ tarafından gönderildiğine, hepsinin
hak olduğuna inanmak lazımdır. Ancak, Kur’an-ı kerimden önceki
kitapların insanlar tarafından değiştirildiğini, Allah kelamı olmaktan
çıktıklarını bilmek, bunu kabul ve tasdik etmek demektir. Önceki
kitapların hiç birisi değişmemiş bile olsa, Allahü teâlâ tarafından
nesh edildiğine yani yürürlükten kaldırıldığına iman etmek gerekir. Bir
âyet-i kerime meali:
(Onlar, sana indirilene [Kur’an-ı kerime], senden önceki indirilen kitaplara iman ederler.) [Bekara 4]
Peygamberlere inanmak:
Peygamberlerin
hepsinin Allahü teâlâ tarafından seçilmiş olup, sadık, doğru sözlü,
günahtan masum olduklarını kabul ile tasdik etmek demektir. Onlardan
birini bile kabul etmeyen, beğenmeyen kimse, kâfir olur. Peygamberlerin
ilkinin Âdem aleyhisselam ve sonuncusunun, Muhammed aleyhisselam
olduğuna iman etmek, kabul ve tasdik etmek demektir. Peygamber
efendimizin bildirdiği dini hükümlerin hepsini, en güzel şekilde ve
eksiksiz tebliğ ettiğine inanmak, bu emir ve yasakların hepsini kabul
edip, hepsini beğenmek demektir. Bir âyet-i kerime meali:
(Bütün Peygamberlere iman edip, hiçbirini diğerinden ayırmayanlar Allah’ın mükafatına kavuşacaktır.) [Nisa 152]
Kaza ve kadere inanmak:
Allahü
teâlânın insanlara cüzi irade verdiğini, insanların bu cüzi iradeye
göre tercih ettikleri ve yaptıkları her şeyi Allahü teâlânın
yarattığına iman etmek demektir. Hayır ve şer, her şeyi kulların talep
ettiklerini, Allah’ın da bunu dilediği takdirde yarattığını bilmek,
bunu kabul ile tasdik etmek ve beğenmek demektir. Bir âyet-i kerime
meali:
(Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir.) [Ahzab 38]
Ahirete inanmak:
İnsanların
kıyamet kopunca, dirileceklerine, hesap ve mizandan sonra,
Müslümanların Cennete, kâfirlerin Cehenneme gideceklerine ve orada
ebedi kalacaklarına iman etmek, bunu kabul etmek ve beğenmek demektir.
Bir âyet-i kerime meali:
(Onlar [Müslümanlar], ahiret gününe iman ederler.) [Bekara 4]
Kelime-i şehadete inanmak şöyle olmalı:
Ben
şehadet ederim ki, yani görmüş gibi bilirim ve bildiririm ki, Allah’tan
başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam
Onun kulu, resulü ve son Peygamberidir. İki âyet-i kerime meali:
(Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın Resulü ve nebilerin sonuncusudur.) [Ahzab 40]
(Allah’a ve resulüne inananlara, rableri katında nurları ve ecirleri vardır.) [Hadid 19]
İnanmak ne demek?
Sual: Müslüman olmak için Amentü’deki altı esasa inanmak şarttır, ama inanmak ne demektir?
CEVAP
İnanmak,
görmüş gibi, kabul etmek, tasdik etmek, beğenmek demektir. Bir insanın
Müslüman olabilmesi için, iman sahibi olması, yani dinimizin emir ve
yasaklarına inanması şarttır. Yalnız inanması da kâfi değildir; bu
emirleri beğenmesi ve sevmesi de şarttır. Bu da bir bilgi işidir. Yapıp
yapmamak ayrı, bunları kabul etmek, beğenmek ve sevmek ayrı şeydir.
Yapıp yapmamak günah ve sevapla ilgili, kabul etmek ve beğenmek imanla
ilgilidir. İmanın altı esası bir bütün olup, çok önemlidir. Ufak bir
şüphe götürmez. İnandığı halde, birini bile beğenmemek kâfirliktir.
İmanın tarifi nedir?
İmanı şöyle tarif ediyorsunuz:
"İman,
Muhammed aleyhisselamın, peygamber olarak bildirdiği şeyleri, tahkik
etmeden, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmaksızın, tasdik ve itikat
etmektir, inanmaktır. Akla uygun olduğu için tasdik ederse, aklı tasdik
etmiş olur, resulü tasdik etmiş olmaz. Veya, resulü ve aklı birlikte
tasdik etmiş olur ki, o zaman peygambere itimat tam olmaz. İtimat tam
olmayınca, iman olmaz. İman, Amentü’deki 6 esasa kesin olarak inanmaktır. Çünkü iyiler övülürken, (Onlar gayba inanır) buyuruluyor."
Bu
tarif, Kur'ana zıttır, Bekara suresinin 62. âyetine aykırıdır. İman
sadece Allah’a ve ahirete olması gerekir. Bu tarifin Muhammedi tavırla
hiç bir alakası yoktur.
CEVAP
(Muhammedi) ifadesi uygun
değildir. Bu, Peygamber efendimizin Allah’ın Resulü olduğuna inanmayan,
Kur'anın Allah’ın kelamı değil, Muhammed aleyhisselamın sözü olduğunu
savunan müsteşriklerin ve misyonerlerin ifadesidir. İman edilmesi
gereken hususlar sadece Bekara 62 de mi bildiriliyor? Diğer âyetleri
niye gizliyorsunuz? Güneş balçıkla sıvanmaz. İman sadece Allah’a ve
ahirete değil, Amentü’deki altı esasa inanmaktır. Bekara
suresinin 3. âyetinde, gayba inanmak, görmeden inanmak övülüyor. İmanın
altı şartı da gayba inanmaktır. Çünkü hiç birisini görmüş değiliz.
Peygamberlerden sonra bütün insanların en üstünü olan Hazret-i Ebu Bekir bu üstünlüğe kavuşup nasıl Sıddık lakabını aldı biliyor musunuz? (Allah ne diyorsa doğrudur, Allah’ın resulü ne diyorsa doğrudur) demesi yüzünden bu dereceye yükselmiştir. Kâfirler, (Muhammed, Ebu Bekir’e galiba sihir yapmış, çünkü görmeden inanıyor, bir anda onun Miraca gidip geldiğini tasdik ediyor) diye hayrette kaldılar.
İman herkese lazım
Sual: İman etmek akıl icabı değil midir?
CEVAP
İmanı
olmayan kimsenin sonsuz olarak Cehennem ateşinde yanacağını Peygamber
efendimiz haber verdi. Bu haber elbette doğrudur. Buna inanmak, Allahü
teâlânın var olduğuna, bir olduğuna inanmak gibi lazımdır. Sonsuz
olarak ateşte yanmak ne demektir? Herhangi bir insan, sonsuz olarak
ateşte yanmak felaketini düşünürse, korkudan aklını kaçırması lazım
gelir. Bu korkunç felaketten kurtulmak çaresini arar. Bunun çaresi ise,
çok kolaydır. (Allahü teâlânın var ve bir olduğuna ve Muhammed
aleyhisselamın Onun son Peygamberi olduğuna ve Onun haber verdiği
şeylerin hepsinin doğru olduğuna inanmak ve beğenmek) insanı bu sonsuz
felaketten kurtarmaktadır.
Bir kimse ben bu sonsuz yanmaya
inanmıyorum, bunun için böyle bir felaketten korkmuyorum, bu felaketten
kurtulmak çaresini aramıyorum derse, buna, (İnanmamak için elinde
senedin, vesikan var mı? Hangi ilim, hangi fen inanmana engel oluyor?)
denirse ne cevap verecektir? Elbette hiçbir vesika gösteremiyecektir.
Senedi, vesikası olmayan söze ilim, fen denir mi? Buna zan ve ihtimal
denir. Milyonda, milyarda bir ihtimali olsa da, (sonsuz olarak ateşte
yanmak) korkunç felaketinden sakınmak lazım olmaz mı? Az bir aklı olan
kimse bile, böyle felaketten sakınmaz mı? Sonsuz ateşte yanmak
ihtimalinden kurtulmak çaresini aramaz mı? Görülüyor ki, her akıl
sahibinin iman etmesi lazımdır.
İman etmek için vergi vermek,
mal ödemek, yük taşımak, zevkli tatlı şeylerden kaçınmak gibi
sıkıntılara katlanmak lazım değildir. Yalnız kalb ile, ihlas ile,
samimi olarak inanmak yeterlidir. Bu inancını inanmayanlara bildirmek
de şart değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki, (Sonsuz
ateşte yanmaya inanmayanın, buna çok az da bir ihtimal vermesi,
zannetmesi akıl icabıdır). Sonsuz olarak ateşte yanmak ihtimali
karşısında, bunun yegane ve kesin çaresi olan iman nimetinden kaçınmak,
ahmaklık, hem de çok büyük şaşkınlık olmaz mı?
İmandan mahrum olan
Sual: (İman edenin, neyi yok; imandan mahrum olanın neyi var ki?) sözü, ne demektir?
CEVAP
Hüküm,
neticeye göre verilir. Ebedi kâr ve zarara bakılır. Ebedi nimetlere
kavuşmanın veya ebedi azaplara düşmenin sebebi, insanda bir hazinenin
varlığına veya yokluğuna bağlıdır. Bu hazine imandır, Müslüman
olmaktır. Bu hazineye malik olanın her şeyi var demektir. Bu hazineden
mahrum kalanın da, hiçbir şeyi yok demektir. Mesela dünyanın en fakir
insanı salih bir Müslüman olsun. Bu çok fakir Müslümana, (Dünyanın
bütün servetini, her şeyin tapusunu sana vereceğiz, dünyanın lideri de,
sen olacaksın, ama; imanını bırak) deseler. O, çok fakir Müslüman, bunu
asla kabul etmez. Demek ki, iman sahibi, dünyadaki bütün servetin satın
alamayacağı bir hazineye ve erişilemeyecek bir makama sahiptir.
Netice
olarak, Allahü teâlâya iman eden kimse, o haliyle de ölürse, ebedi
Cennetliktir. Başka hiç bir şeyi olmasa da, ne önemi var? İmandan
mahrum olanın akıbeti ise, ebedi Cehennemdir. Bütün dünya onun olsa da,
neye faydası olur? Onun için bir iş yaparken, bu işten Allahü teâlâ
razı mı, değil mi ona bakmak gerekir. O, razı ise başka hiç kimse razı
olmasa da, önemi yoktur. O razı değilse, herkes razı olsa da, beğense
de, hiç kıymeti olmaz. O halde her işte ölçümüz, Allahü teâlânın rızası
olmalıdır.
Dil ile ikrar
Sual: Bir ingiliz
arkadaşım var. Müslüman olmuş, namaz kılıyormuş ama, hiç kimseye
söylememiş. İngilizler Müslüman olduğunu duyarsa, iyi gözle
bakmayacaklarını söylüyor. Kitaplarda okumuş, kalb ile tasdik, dil ile
ikrar etmek gerekiyor, şimdi benim kaç kişinin yanında Müslümanlığımı
ikrar etmem gerekir diyor. İkrar etmeden veya edemeden ölsem Müslüman
sayılmaz mıyım diyor.
CEVAP
Evet iman etmek için kalb
ile tasdik dil ile de ikrar gerekir. Ancak, onun dil ile başkalarına
ikrar etmesi gerekmez. İslam ülkesinde ikrar etmesi gerekir ki,
Müslüman olarak bilinsin ve Müslümanlara yapılan muamele ona yapılsın
ve Müslüman mezarlığına defnedilsin.
İnanmak ve beğenmek
Sual: Cennete, Cehenneme ve Allah’a inanan herkes mümindir ve Cennete gider deniyor. Böyle bir şey var mıdır?
CEVAP
Çok
yanlış bu! Şeytan da Allah’a inanıyor, o da Cennete Cehenneme inanıyor.
Hatta imanın diğer şartlarına da inanıyor. Meleklere inanıyor,
Peygamberlere inanıyor, gönderilen kitaplara inanıyor. Öldükten sonra
dirilmeye inanıyor. Hesaba, kitaba inanıyor yani bunları biliyor. Demek
ki Amentü’ye sadece inanmakla, bunları bilmekle iman olmuyor. Amentü’de
bildirilen altı esasa inanmakla birlikte, Allahü teâlâ tarafından
bildirilen emir ve yasakların tamamını kabul etmek ve hepsini beğenmek
de şarttır. Birini bile beğenmeyen müslüman olamaz. Bir de, Hubb-i
fillah, buğd-i fillah var. Yani Allah dostlarını dost, düşmanlarını
düşman bilmek gerekir. Tersi, yani Allah dostlarını düşman,
düşmanlarını da dost bilen kimse mümin olamaz.
Demek ki
Amentü’ye şeytan da inanıyor, hepsini teker teker biliyor. Ancak
şeytan, inandığı, teker teker bildiği bu şeyleri kabul etmiyor,
beğenmiyor ve Allah dostlarını düşman, düşmanlarını da dost biliyor.
Şeytan gibi bilen ve inanan kimse mümin olmaz.
En faziletli iman
Sual: En faziletli iman nedir?
CEVAP
İmanın
altı şartına inanıp, hubb-i fillah ve buğd-i fillaha sahip olduktan
sonra, hep Allahü teâlâyı hatırlamak, her işini dine uygun olarak,
Allah için yapmaktır. Bir hadis-i şerif meali:
(En faziletli iman, nerede olursan ol, Allahü teâlânın seninle beraber olduğunu bilmendir.) [Taberani]
İman mahlûk mudur?
Sual: İman mahlûk mudur, yani sonradan mı yaratılmıştır?
CEVAP
İslam
âlimleri buyuruyor ki: İman, Allahü teâlânın hidayeti olması bakımından
mahlûk değildir; fakat kulun tasdik ve ikrar etmesi bakımından
mahlûktur. İş sahibi, işi yaratan değil, bu işi yapandır. İnsan, mahlûk
olduğu gibi, insanın küfrü de, imanı da mahlûktur. (Milel ve Nihal)