Türkiyenin En Büyük Ben10 Türkçe Paylaşım Platformu
Yönetim: Casska - egegs1
Sitemizden yararlanmak ve bu ailenin bir parçası olabilmek için lütfen üye olunuz!
Musa Aleyhisselam Uyeols10
Türkiyenin En Büyük Ben10 Türkçe Paylaşım Platformu
Yönetim: Casska - egegs1
Sitemizden yararlanmak ve bu ailenin bir parçası olabilmek için lütfen üye olunuz!
Musa Aleyhisselam Uyeols10
Türkiyenin En Büyük Ben10 Türkçe Paylaşım Platformu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


BEN 10 TÜRKİYE,Tr,Ben 10 Türkçe Bölümler,Ben10 Resimleri,Ben10 Videoları,Ben10 Hakkında Haberler,Ben10 Gifleri,Ben10 Hareketli Resimleri,Ben10 Pc Oyunu,Ben10 İndir,Ben10 Download,Ben10 Hareketli Gifleri, Ateş Topu Resimler,Ben10,Fun Sitesi,Ben 10 4.sezon
 
PortalAnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Msn Grup: group829325@groupsim.com
Ben 10: Ultimate Alien Türkçe Altyazılı 1. Bölüm için tıklayın... Ben 10: Alien Force Son Savaş (Final Battle) Türkçe Dublaj Son Bölüm için tıklayın...
@ben10tr.com uzantılı mail almak istiyenler tıklasın

 

 Musa Aleyhisselam

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir
Anonymous



Musa Aleyhisselam Empty
MesajKonu: Musa Aleyhisselam   Musa Aleyhisselam EmptyPaz Ocak 17 2010, 00:17


İsrailoğullarına gönderilen
peygamberlerden. Peygamberler içinde üstünlükleri olan ve kendilerine
“ulü’l-azm” denilen altı peygamberin üçüncüsüdür. Allahü teâlâ ile
konuştuğu için, “Kelîmullah” denilmiştir. Benî İsrail’e gelmiştir.
Yakub aleyhisselamın soyundandır. Harun aleyhisselamın kardeşidir.
Babasının ismi İmrân’dır. Annesinin ismi Nüceyb veya Nâciye veya
Yuhâbil’dir.

Hazret-i Yusuf’tan sonra, Mısır’da, İsrailoğulları
iyice artıp çoğaldı. Bunlar hazret-i Yakub ve hazret-i Yusuf’un
bildirdikleri dîne inanıyorlar ve emirlerini yerine getiriyorlardı.
Mısır’ın eski yerlisi Kıbtî kavmiyse yıldızlara ve putlara taparlardı
ve İsrailoğullarına hakâret gözüyle bakar, başlarında bulunan
firavunlar onları esir gibi ağır işlerde kullanırlardı. Onların
çoğalmasından endişe ederlerdi. Benî İsrail, Kıbtî kavminin kötü
muâmelelerinden ve firavunların ağır tekliflerinden bezmiş,
usanmışlardı. Bu bakımdan dedelerinin eski yurtları olan Ken’ân
diyârına gitmek isterlerdi. Fakat firavunlar onların Mısır’dan
çıkmasına izin vermeyip, eziyetlerini artırırlardı.

Mısır’ın
idâresini elinde bulunduran ve firavun denilen krallar, kendilerine
mezar olarak dağ gibi piramitler yaptırıyorlar ve bu piramitlerin
yapımında binlerce insanı zorla çalıştırıyorlardı. Allahü teâlâyı inkâr
edip, ilâhlık dâvâsında bulunuyorlardı. Bu zamanda falcılık,
sihirbâzlık meslek hâline getirilmiş ve ülkenin her tarafında kâhinler,
sihirbâzlar türemişti. Bu sırada Mısır halkının başında bulunan Firavun
bir gece rüyâsında Kudüs tarafından çıkan bir ateşin Mısır’ın yerli
halkı Kıbtîleri yaktığını, İsrailoğullarına ise hiç zarar vermediğini
gördü. Bu rüyâyı yorumlayan kâhinler, İsrailoğullarından bir erkek
çocuk dünyâya gelecek, senin saltanatını yıkacak ve sen helâk
olacaksın, dediler. Bunun üzerine Firavun on iki kabîle hâlinde olan ve
her bir kabîlenin başında bir idârecisi bulunan İsrailoğullarının
birleşmesinden de iyice endişelendi. İsrailoğullarından doğacak erkek
çocukların öldürülmeleri için kânun çıkardı.

Bu hâdise
karşısında İsrailoğullarının sıkıntıları iyice arttı. Firavun’un emrine
karşı gelenler topluca öldürülmeye başlandı. Bu sırada doğan Musa
aleyhisselamın annesi onun da öldürülmesinden korkmuş ve çok
endişelenmişti. Kur’an-ı kerîm’de onun kalbine meâlen şöyle ilhâm
edildiği bildirilmektedir:
“Musa’nın annesine şöyle ilhâm ettik: Bu çocuğu (Musa’yı) emzir; sonra öldürülmesinden korktuğun zaman onu suya (Nil Nehrine)
bırakıver, boğulmasından korkma, ayrılmasından kederlenme. Çünkü biz,
muhakkak onu sana geri vereceğiz ve kendisini peygamberlerden
yapacağız.”
(Kasas sûresi: 7)

Musa aleyhisselamın annesi
onu bir sandığın içine koyup Nil Nehrine bıraktı. Nehir üzerinde akıp
giderken akıntı onu Firavun’un sarayına doğru sürükledi. Firavun’un
hanımı Âsiye, sandığı görerek yakalayıp saraya götürdü. Sandığı açıp
içinde nûr topu gibi bir çocuk görünce onu cân u gönülden sevip; “Aman
bunu öldürmeyiniz. Belki büyür de işimize yarar, yâhut onu oğul
ediniriz...” dedi. Onu emzirmek için pekçok süt analar getirtti. Musa
aleyhisselam hiçbirisinin memesini almadı.

Annesi, çocuğunun
Firavun’un sarayına alındığını ve süt annesi arandığını öğrendi. Süt
annesi olabileceğini söylemesi için kızını yâni hazret-i Musa’nın
kardeşini gönderdi. Kardeşi saraya gidip; “Size bu çocuğu emzirecek,
onu güzel yetiştirecek bir hanımı haber vereyim mi?” dedi. Bunun
üzerine Musa aleyhisselamın annesini getirttiler. Musa aleyhisselam
onun memesini aldı ve bunun üzerine Firavun’un hanımı Âsiye onu süt
anneliğine kabûl etti. Böylece kimsenin haberi olmaksızın kendi oğlunu
Firavun’un sarayında emzirip büyüttü...

Musa aleyhisselam
Firavun’un sarayında büyüdükten sonra sarayı terkedip akrabâsının ve
büyük kardeşi Harun’un yanına gitti. Bir gün gördü ki;
İsrailoğullarından biriyle bir Kıbtî kavga ediyor. Hazret-i Musa
aralarına girip ayırmak için Kıbtîyi itip hafifçe göğsüne vurdu. Kıbtî
yere düşüp öldü. Hazret-i Musa elinden böyle bir kazâ çıkmasına üzüldü.
Firavun’un şerrinden çekinip, Mısır’dan ayrılarak Medyen’e gitti. Orada
peygamber olan Şuayb aleyhisselamla buluşup, on sene Medyen’de kaldı ve
Şuayb aleyhisselamın kızıyla evlendi. Daha sonra Mısır’a gitmek üzere
Medyen’den ayrıldı.

Tur Dağına geldiği sırada mekânsız olarak
Allahü teâlâ ile konuştu. Kendisine ve kardeşi Harun aleyhisselama
peygamberlik verildi. Elindeki asânın yılan olması mucizesi ve elini
koynuna sokup çıkarınca bembeyaz olup, ışık yayması mucizeleri verildi.
Sonra da Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle vahyedildiği bildirilmektedir:
“Bu
iki mucize Firavun ve adamlarına karşı Rabbinin iki delîlidir. Doğrusu
onlar yoldan çıkmış bir millettir. Firavun’a git, doğrusu o azmıştır.”
(Kasas sûresi: 32-33)

Hazret-i
Musa Mısır’a varıp, kardeşi Harun aleyhisselam ile görüşüp, durumu
anlattı. Firavun’a gidip onu dîne dâvet ettiler. İsrailoğullarını
serbest bırakmasını istediler. Firavun ilâhlık dâvâsında bulunarak
kabûl etmedi. Bunun üzerine Musa aleyhisselam elindeki asâsını yere
bıraktı. Kocaman bir ejderhâ olup, hareket etmeye başladı. Elini
koynuna sokup çıkardı, eli bembeyaz göründü. Bu mucize karşısında
şaşırıp kalan Firavun, durumu vezirlerine anlatınca, o sihirbâzdır
dediler. Hazret-i Musa; “Size gelen gerçeğe dil mi uzatıyorsunuz. Bu,
sihir değildir. Bu, her şeyin yaratıcısı olan Allahü teâlânın verdiği
bir mucizesidir.” diyerek onları îmâna çağırdı. Firavun ve adamları
hazret-i Musa’nın sözlerini dinlemediler. Gösterdiği mucizelere
inanmayıp, sihirdir diye ısrâr ettiler. Firavun; “Ey Musa!
Sihirbâzlığın ile bizi yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin? Biz de sana
sihir göstereceğiz. Bir vakit ve yer tâyin et.” diyerek ülkesindeki
bütün sihirbâzları topladı.

Musa aleyhisselam Allahü teâlâya
dua ederek, sihirbazlarla karşılaşmayı kabûl etti. Mısır halkı önünde
sihirbazlarla karşı karşıya geldiler. Sihirbazlar ellerindeki ip ve
sopaları yere attılar, göz bağcılık ile bir takım yılanlar geziyor gibi
gösterdiler. Bu sırada Musa aleyhisselam elindeki asâsını yere
bırakıverdi. Mucize olarak dehşetli ve çevik bir ejderhâ olup,
sihirbazların yere attıkları ve yılan gibi gösterdikleri şeyleri yuttu.
Bunu gören sihirbazlar; “Bu mutlaka insan gücünün dışında bir
mucizedir.” dediler ve hazret-i Musa’ya îmân ettiler. Bu hâdise
karşısında Firavun iyice azgınlaşıp, baskı ve zulmünü arttırdı. Musa
aleyhisselama inananları şehit ettirdi. Hazret-i Musa’ya îmân etmiş
olan kendi hanımı Âsiye’yi de şehit etti.

Firavun ve kavmi
küfürde ve imansızlıkta ısrâr edince, Allahü teâlâ onlara çeşitli
belâlar verdi. Önce şiddetli bir kuraklık oldu ve çetin bir kıtlığa
tutuldular. Sonra su baskını, çekirge, haşarât ve kurbağa istilâsına
uğradılar. Başlarına belâ geldikçe hazret-i Musa’ya gidip belânın
kaldırılmasını ve îmân edeceklerini söylediler. Fakat belâ kalkınca
azgınlıklarına devâm ederek îmân etmediler. Tekrar belâlar başlarına
geldi. Buna rağmen îmân etmediler. Firavun ve kavmine gönderilen bu
belâlar Kur’ân-ı kerîmin A’raf sûresinde bildirilmektedir.

Firavun
ve kavmi, Musa aleyhisselamın gösterdiği mucizeler karşısında
İsrailoğullarının Mısır’dan gitmelerine izin verdi. Musa aleyhisselam
bir vakit tâyin ederek bir gece vakti bütün İsrailoğullarını toplayıp
Mısır’dan çıktı. Bunun üzerine Firavun izin verdiğine pişmân oldu.
Derhâl askerini toplayıp, peşlerine düştü ve sabaha doğru onlara
Kızıldeniz kenarında yetişti. Önlerinde denizi arkalarında düşmanı
gören İsrailoğulları endişeye kapıldılar. Bu sırada Allahü teâlâ Musa
aleyhisselama meâlen;
“Asân ile denize vur.” (Şuarâ sûresi:
63) diye vahyetti. Hazret-i Musa bu emir üzerine asâsını denize vurdu.
Deniz hemen ikiye ayrıldı her bir tarafı yüksek bir dağ gibiydi.
Önlerine çok geniş ve kupkuru on iki tâne yol açıldı. On iki sülâle
olan İsrailoğulları bu yollardan yürüyüp karşıya geçtiler. Firavun,
askerleriyle birlikte peşlerine düşüp denizde açılan yola dalınca,
açılan yol kapanıp sular kavuştu. Firavun, askerleriyle birlikte
boğuldu.

Firavun boğulmak üzere iken “inandım” demişse de onun
ye’se kapılarak söylediği bu sözü kabul olunmadı. Bu hususta Kur’ân-ı
kerîmde meâlen şöyle buyrulmaktadır:
“İsrailoğullarını
denizden geçirdik. Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla
arkalarına düştüler. Firavun boğulacağı anda, “İsrailoğullarının îmân
ettiğinden
(Allah’tan) başka bir ilâh olmadığına inandım, artık ben de Müslümanlardanım.” dedi.” (Yunus
sûresi: 90) Ancak Allahü teâlâ Firavun’un îmânını kabul etmedi ve ona
Cebrâil aleyhisselam vâsıtasıyla şöyle hitap buyurdu:
“Şimdi mi inandın daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk etmiştin.” (Yunus sûresi: 91) “Biz
de bugün seni cansız bedeninle denizden yüksek bir yere atacağız ki,
arkadan geleceklere bir ibret olasın. Bununla berâber doğrusu
insanlardan birçok kimseler âyetlerimizden
(ibret verici mucizelerimizden) gâfildirler.” (Yunus sûresi: 92) Tefsîr âlimlerinden Zemahşerî bu âyeti şöyle tefsir etmiştir:
“...
Seni deniz kenarında bir köşeye atacağız... Cesedini tam, noksansız ve
bozulmamış hâlde çıplak ve elbisesiz olarak, senden asırlar sonra
geleceklere bir ibret olmak üzere koruyacağız.”

Firavun’un
cesedi bir İngiliz araştırma ekibi tarafından Kızıldeniz kenârında
kumlar arasında bulunarak İngiltere’ye götürülmüştür. Hâdisenin olduğu
zamandan bugüne kadar üç bin yıl geçmiş olmasına rağmen, Firavun’un
vücudu bozulmamış, etleri dökülmemiş, tüyleri kaybolmamış hâliyle secde
eder vaziyette Londra’daki meşhur British Museum’da sergilenmektedir.

Musa
aleyhisselam Kızıldeniz’i geçtikten sonra, İsrailoğullarını Ken’an
diyârına doğru götürdü. Yolda putperest bir kavmin yurduna uğradılar.
Bu kavim öküz sûretinde yapılmış bir puta tapıyorlardı. Onların bu
hâlini gören İsrailoğulları onlara meyl ettiler. Hazret-i Musa’ya; “Yâ
Musa! Onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap.” dediler. Hazret-i
Musa onlara; “Siz câhil bir kavimsiniz. Allahü teâlâ size nîmet ve
kurtuluş verdi. Allahü teâlâya îmân ediniz, şirkten ve putlardan
kaçınınız...” diye nasîhat etti.

Allahü teâlâ Musa aleyhisselama
bir basketbol oyna indireceğini vâdetmişti. Tûr Dağına çıkması bildirildi. Musa
aleyhisselam, kardeşi Harun’u (aleyhisselam) yerine vekil bırakıp,
kendisi Tûr Dağına gitti. Kırk gün Tûr Dağında kalıp, ibâdet etti.
Vâsıtasız olarak Allahü teâlânın kelâmını işitti. Bu sırada Tevratkitâbı nâzil oldu.

Musa
aleyhisselam Tûr’da iken, Sâmirî adında bir münâfık İsrailoğullarının
ellerindeki altınları topladı. Eriterek bir buzağı heykeli yapıp işte
sizin ilâhınız budur diyerek İsrailoğullarını aldatınca, buzağıya
tapmaya başladılar. Harun aleyhisselam her ne kadar nasîhat ettiyse de
dinlemeyip, ona karşı çıktılar.

Musa aleyhisselam Tûr’dan
dönünce, bu hâle çok gadaplanıp Sâmirî’yi reddetti ve yaptığı buzağı
heykelini yakıp denize attı. Sâmirî de insanlardan ayrı ve uzak, vahşî
bir şekilde, başkaları ona yaklaşamadığı gibi, o da başkalarına
yaklaşamaz hâlde yaşadı. Bu hâlde bulunan Sâmirî sahrâda perişan bir
hâlde helâk oldu. Harun aleyhisselama bu durumu sorunca; “Nasîhat ettim
dinlemediler. Az kaldı beni öldüreceklerdi.” dedi. Böylece hazret-i
Musa’nın gadabı geçti. Onlara, kendisine Tevrat’ın indirildiğini
bildirdi. İsrailoğulları da Tevrat’ta bildirilen hükümlerle amel etmeye
başladılar. Putlara tapmaktan vazgeçtiler. Şirkten kurtulup, Allahü
teâlâya îmân ve ibâdet ettiler.

İsrailoğulları Tih Sahrasında
kaldıkları sırada Musa aleyhisselamın bildirdiklerine uymayıp yine
taşkınlık gösterdiler. Musa aleyhisselamdan çeşitli isteklerde
bulundular. Allahü teâlâ Musa aleyhisselamın duası üzerine, Tîh
Sahrasında susuz kalan İsrailoğullarına su ihsân etti. Allahü teâlânın
emriyle Musa aleyhisselam asâsını yere vurup, on iki tâne pınar
fışkırıp İsrailoğulları içtiler. Allahü teâlâ onlara “selva” denilen
bıldırcın eti ve “men” denilen kudret helvası ihsân etti. Nihâyet; “Biz
bunları yemekten usandık, bakla, soğan gibi hubûbat ve sebze isteriz”
dediler.

Bu nîmetlere karşı nankörlük yapan İsrailoğulları,
Musa aleyhisselamın Ken’an diyârında bulunan Cebbâr (zâlim) kavimlerle
harp etmeleri isteğini de kabul etmediler. Musa aleyhisselama; “Sen ve
Rabbin cebbârlara karşı gidip savaş edin.” dediler. Musa aleyhisselamın
akrabâlarından olan Karun, Musa aleyhisselama karşı iftirâda bulunduğu
için malları ve servetiyle yerin dibine battı. İsrailoğulları böyle
taşkınlıklar gösterdikleri için Allahü teâlâ onları kırk sene müddetle
Tîh Sahrâsında kalmakla cezâlandırdı. Kırk sene müddetle Tîh Sahrâsında
şaşkın ve perişan bir hâlde dolaşan İsrailoğulları, perişan hâlde telef
oldular.

Nihâyet aradan epey bir zaman geçip İsrailoğullarının
çocukları itâatkâr ve savaşacak bir tarzda yetiştiler. Bu sırada Harun
aleyhisselam da vefat etti.

Musa aleyhisselam, İsrailoğullarını
alıp, Lut Gölünün güney tarafına getirdi. Buradan da hareket ederek Üç
bin Unk adında zâlim bir kralın ordusu ile savaş yapıp gâlip geldiler.
Böylece Şeria Nehrinin doğusuna sâhip oldular. Eriha şehrinin
karşısındaki dağa çıktılar. Buradan Ken’an diyârı gözüküyordu. Bu
sırada yüz yirmi yaşında bulunan Musa aleyhisselam vefat etti.

Musa
aleyhisselamın nerede vefat ettiği ve kabrinin nerede olduğu husûsunda
muhtelif rivâyetler vardır. Kudüs civârında veya Nebû Dağında olduğu bu
rivâyetlerdendir. Hazret-i Musa’nın şerîati (bildirdiği dîni) hazret-i
İsa’nın gönderilmesine kadar devâm etti. İkisi arasında gelen
peygamberler hep Musa aleyhisselamın şerîatı ile amel etmekle mükellef
oldular. İsrailoğulları daha sonra Tevrat’ıdeğiştirip hak dinden uzaklaşıp yetmiş bir fırkaya ayrıldılar. Bunlara Yahudiler denilmiştir.

Musa aleyhisselamın mucizeleri:
1. Asâsının ejderhâ (büyük yılan) olması.

2. Yed-i Beydâ: Sağ elini koynuna sokup çıkarınca, güneş gibi parlaması. Bu nûru gören düşmanları kaçışırlardı.

3. Kavmiyle Kızıldeniz’in kenarına gelince asâsını vurup denizde yol açması.

4.
Tîh Sahrâsında kavminin susuz kalıp, su istemeleri üzerine asâsını bir
taşa vurup Benî İsrail’in kabîleleri adedince, on iki pınar akıtması.

5.
Firavun ve Kıbtî kavmi İsrailoğullarına zulüm ettiği ve Musa
aleyhisselama inanmayıp isyân ettiklerinde, Allahü teâlâ hazret-i
Musa’ya tûfân mucizesini vermiştir. Çok şiddetli yağmur yağdı. Öyle bir
karanlık ve fırtına oldu ki, kimse evinden dışarı çıkamadı. Ayın ve
güneşin ışığı görünmez oldu. Kıbtîlerin evlerini su bastı. Ayakta durur
oldular. Su boğazlarına kadar yükseldi. İsrailoğullarının evlerine ise
bir damla su girmedi. Firavun ve Kıbtî kavmi, bu belânın kaldırılmasını
ve îmân edeceklerini söylediler. Kaldırıldı fakat yine îmân etmediler
ve başka belâlara dûçâr oldular.

6. Kıbtî kavminin ekinlerini,
meyvelerini ve giydikleri elbiselerini, evlerinin tavanlarını yiyen
çekirge sürülerinin istilâsına uğramaları mucizesi. Bu çekirgeler
İsrailoğullarına hiç dokunmayıp, Firavun’un kavmi Kıbtîlere musallat
olmuştur.

7. Kumnel yâni bit ve ekin böceği denen haşeratın Musa aleyhisselamın mucizesi olarak Kıbtî kavmine musallat olması.

8.
Kurbağa mucizesi. Kıbtî kavmi her belâya tutuldukça, belâ
kaldırıldığında îmân edeceklerini söylemelerine rağmen, sözlerinden
vazgeçmeleri üzerine üst üstüne belâya tutuldular. Kurbağaların
istilâsına uğramaları da bu şiddetli belâlardan biridir. Kurbağalar,
yiyeceklerine, içeceklerine düşer, kalırdı. Bir söz söylemek isteseler
ağızlarını açarken birkaç küçük kurbağa ağızlarından mîdelerine
girerdi. Geceleri üzerlerinde toplanan kurbağaların seslerinden
uyuyamazlardı. Firavun, bu belâ kaldırıldığı taktirde, îmân edeceğini
söylemesine rağmen, belâ kalkınca yine îmân etmedi.

9. Kan
belâsı. Mısır’da bulunan bütün sular, Kıbtîlerin kaplarına
doldurulurken kan hâlini alırdı. Böylece susuzluktan çâresiz
kalmışlardı. İsrailoğullarına ise böyle bir şey olmazdı.

10.
İsrailoğullarından biri öldürüldüğü vakit kimin öldürdüğü
bilinemeyince, Musa aleyhisselamın duası ile dirilip, kendisini
öldüreni haber vermiştir.

11. Musa aleyhisselam kavmiyle Tîh
Çölüne geldiği zaman, kavminin yiyeceği kalmadığı için, Musa
aleyhisselama gelerek çoluk-çocuğumuzla açlığa dayanamıyoruz,
dediklerinde Musa aleyhisselam Allahü teâlâya dua etti. Kudret helvâsı
ve bıldırcın kebabı indi. Her ne zaman isteseler önlerinde hazır olurdu.

12. Hazret-i Musa’nın duası ile kuraklıktan kavrulup kuruyan ekinler, otlaklar ve meyveler eski hâlini almıştır.

13.
Hazret-i Musa Tîh Sahrâsında bulunan İsrailoğullarının durumunu merak
edince bir kurt gelip onların hâllerini haber vermiştir.

14.
Hazret-i Musa’nın duasıyla sarı dikenler altın olmuştur. Malı ve
zenginliğiyle gururlanıp isyân etmesinden dolayı malı ve mülkü ile
birlikte yere batırılan Kârun, bu mucize karşısında âciz kalıp, hased
ederdi.

15. Yolculukta hazret-i Musa’ya uzun mesâfeler kısalır, kısa zamanda çok uzak mesâfeleri katederdi.

Kur’ân-ı kerîmdeMusa aleyhisselamdan 136 yerde bahsedilmektedir. Hakkında çok hadîs-i şerîf vardır. Yine Kur’ân-ı kerîmve
hadîs-i şerîflerde Hızır aleyhisselam ile yaptıkları seyâhat
bildirilmektedir. Vahyi tebliğ için Cebrâil aleyhisselam ona dört yüz
kere gelmiştir.

Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyuruyorlar ki:
“Kendimi,
peygamberler arasında gördüm. Musa aleyhisselam ayakta namaz kılıyordu.
Esmerdi, saçları dağınık ve sarkık değildi. Zât kabilesinden bir yiğit
gibiydi.”

“... Sonra bizi altıncı semâya doğru yükseltti. Cibrîl
(aleyhisselam) onun
kapısını çaldı. Kim o! denildi. Cibrîl’dir dedi. Yanındaki kimdir?
denildi. Muhammed’dir dedi. O’na “dâvet” gönderilmiş midir? denildi.
Cibrîl O’na “dâvet”gönderilmiştir dedi. Onun üzerine bize açıldı. Ben
orada Musa
(aleyhisselam) ile karşılaştım. Bana merhabâ dedi ve hayır dua eyledi.”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
(**ben10**)
Omnitrix Ustası
Omnitrix Ustası
(**ben10**)


Musa Aleyhisselam NBW23725
Musa Aleyhisselam 11110
Uyarı Uyarı : 1 Uyarı Almış
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
Yaşım Yaşım : 24
Adım Adım : yok
Mesaj Sayım Mesaj Sayım : 2666
Doğum Yılı Doğum Yılı : 15/06/00
https://i.servimg.com/u/f14/12/94/99/19/zxzxzx10.png
Rep Seviyem Rep Seviyem : 645
Rep Puanım Rep Puanım : 14552
https://i.servimg.com/u/f14/12/94/99/19/zxzxzx10.png
Nasılım Nasılım : Musa Aleyhisselam Komik10
Nerden Nerden : geldin sen?
Lakap Lakap : ın ne senin?
Takım Takım : bende yok
Kayıt tarihim Kayıt tarihim : 30/03/09
Musa Aleyhisselam 111102

Musa Aleyhisselam Empty
MesajKonu: Geri: Musa Aleyhisselam   Musa Aleyhisselam EmptyPaz Ocak 17 2010, 00:30

çok saol
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Musa Aleyhisselam
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Türkiyenin En Büyük Ben10 Türkçe Paylaşım Platformu  :: Ben10 Dışında Herşey :: Din Hakkında Bilgiler-
Buraya geçin: